Wednesday, November 14, 2007

Thursday, September 20, 2007

lovelight

sonbaharın en güzel yanı çok klasik de olsa yağmurlu havaları ve o havalarda evde pencere önü keyfidir, belki bir çay belki bi fincan neskafeyle birleştirilir bu keyif, bazen de müzik; hatta belki de önce sevdiğiniz bir dizinin son bölümü ve sonrasında içinizin burkulmasına destek sözsüz müzikler...
yani benim yaptığım gibi önce gilmore girls ün son son en son bölümünü izlemek, bitti diye üzülmek.. dahası biterken aklınıza bu diziyle ilgili kendi hayatnızda yaşadığınız çok şeyin olduğu gelmesi.. gece 2 lere kadar oturup dizinin tekrarını beklemek, o sırada sizin kadar deli başka biriyle bekleyip dizi kritiği yapmak sırasında, luke luke diye bi sürü mesaj atmak.. nedense bu dizinin bitmesi bana üniversitenin bitmesi hissini verdi yeniden..
sonra evpatoria report un similar artistlerini açmak, üşümek.. yorgan altına girip laptop u kucağa alıp blog yazmaya karar vermek..

bir sürü garip his sonbaharın getirdiği..bu hisleri seviyorum ama, dramqueenlikten çok böyle zamanlarda içimden geçen herşey bir şekilde harfe dönüştüğü için seviyorum sanki. elimdeki keşkeleri bir şekilde azaltıyor sanki böyle zamanlar, oysa elimde ne kadar çok keşke var..
25 yaş.. daha 9 gün oldu aslında 25 diyeli.
elimde ne kadar çok yaşanmışlık var, ve daha ne kadar çok yaşanmışlık olsun istiyorum.. ama hala dilek tutarken - ki her üflediğim pasta kek vs'de yenilendi bu sene de- aynı dileği geçiriyorum..

bu yazı bitmez aslında, böyle saatlerce iç yazışmaları şeklinde sürer gider..
iki noktalar hiç bitmez ki

başlığımı da şuan dinlediğim şarkıdan alarak veriyorum..

Monday, September 03, 2007

1 yıl sonra tekrardan rockncoke
en önden manic izlemiş olmanın verdiği mutluluk
franz ferdinandla dans
chris cornell la temple of the dog şarkısı keyfi ve görüntü
smashing le hayal kırıklığı bi derece

1 sene öncesindeki fotoğraf ve fotoğrafın anlamlarını hatırlamak görmek
garip bi gezegende dolaşmak

hep bi garip bu rockncoke
hep bi anlamlı..hep bi anılı

üstüne hastalık getirmesi de cabası
nefes alamamak boğazların acı vermesi
sıkkınlık yorgunluk

ama yine de her sene ordayım.. bakalım 26.yaş öncesi ne olur
25 tribute ünden önce bunlar oldu..

Tuesday, August 28, 2007

it s raining man


çok uzun zaman yağmur yağmayınca yağmur seven bünyelerde bi eksiklik duygusu oluşur. sonra bu sabah olduğu gibi (kuraklık vs olmasın su ihtiyacı varın yanısıra) ne güzel yağmur var laylaylom şeklinde gezilir ortalıkta. ıslanmayı bile özlemişim denir.

sonbaharda doğmuş olmanın getirdiği bir yağmur sevgisi olduğunu düşünüyorum bendekinin. öle bi delilik hissi sanırım bu da. elime çay alıp, iş de dahi olsam müzik ve cam önü kediliğini kaçırmıyorum.

oh be ne güzel bi sabah


kendime 45 dk da üçüncü çayımı alıp

çalışmaya başlıyorum .. o bile güzel

Sunday, August 19, 2007

başlık olmayan başlık

öyle günler vardır ki
sabah kendinizi yataktan çıkarmak istemezsiniz; yataktan çıkarsınız çay içip boş boş bakmak istersiniz müzik dinlemek; sona tekrar kanepede gömülüp ölece bütün günü orda gömülü geçirmek istersiniz ; sonra birileri arar sonra gelir somurtkan surata rağmen kendinizi dışarda sonra yine sürünerek kalabalık bi şekilde evde bulursunuz.. saatler böyle akıp gider
ruh haliniz normale döner gibi yapar
sonra herkes gider..evde tek başınalık başlamıştır yine
ve o sizi gömülü bırakan duygu yeniden yanınızda biter. yine müzik ve çaya dönersinz ama işin kötü yanı sabahki duygu saatler geçince aslında kendini güçlenerek göstermiştir.
lipton earl grey , l'arc-en-ciel wind of gold, scorpions maybe I maybe you

Friday, August 17, 2007

göç

şimdi hazır ofiste ve boşken (evde olsam dizi mizi bişey bulur oyalanırdım da) düşündüm taşındım finlandiyaya göç etmeye karar verdim. güzel ülke. hem kimicim(raikkonen) de oralı (tamam o bana kalmaz biliyorum ama insanın hayal gücü olmalı di mi). açtım vikipediayı baktım helsinki filan güzel gözüküo (google da resimlerden aradım filan). sona bunu birine anlattım o da aradı oulu diye bi yer buldu baktık resimlerine pek beğendik. dedim orda ne iş yapıcam ben , bizim ofisin finlandiya şubesini açsam olur mu acaba? bi fin koca bulurum nokiada çalışan (hemen de bulurum ya - 5dk nolcak) , kendime metal grupları bulup onlara menajerlik yaparım, hiç olmadı bi fin metal radyosunda kendimi dj liğe adarım(ne kadar güzel bi hayal oldu bu böyle).

iş yerindekiler bilseler benim her boş kaldığımda bu kadar uçabildiğimi herhalde elim boş kalmazdı hiç. gerçi onların durumu da daha farklı gözükmüyor şuan (sanırım patron gidince sapıtma her yaş aynı (bunun bi de hoca sınıftan çıkınca olan vers. vardı))
bugün 1500. patent gelicek diye bekliyoruz, bahse girdik hangi firmadan gelcek diye (ben bosch diyorum) üstüne yemeğe çıkıcaz.
araya çay nutella(ewt nutella kaşıklıyorum ofiste) ve abuk haber molası
(abuk haber için açıklama : yoğurt ve haşlanmış et yiyenler daha çabuk aşık oluyormuş (nutella yerine yoğurt mu kaşıklasaydım acaba?))

galiba bu yazı da bu kadar

lets go sailing- heart condition

canım eve gidip dizi anime bişeyler seyretmek istiyor. kalamar nevizade ve dizi ev arasında kararsızım. It's friday I m not in love...

sıkıntısal yazılar


bu aralar manyaklar gibi yeni siteler aramakla bulmakla uğraşıyorum, genelde yeni şeyler dinliyebileceğim müzik bloglarına bakıyorum ki tonla varmış aslında. işin deli yanı aslında hepsini dinlicek zamanım olmuyor bazen ama indirdikçe indiriyorum. müzik konusundaki doyumsuzluğum ne zaman biter acaba diye merak ediyorum ama hiç de bitmesin istiyorum. last fm e hayranım mesela , böyle bir sayfa yapmayı düşünen ingilizleri görsem sarıp sarmalıcam size tapıyorum bundan daha güzel bi site yok vaktimi geçirmem için dicem.


hep daha çok daha çok şey dinlemek istiyorum, sürekli yeni şeyler keşfetmek fikir sahibi olmak.


her ana ait müzik olduğunu düşünüyorum ben hüzne ait, mutluluğa ait, şaşkınlık, sakinlik, kızgınlık, yorgunluk, heyecan. her duyguya ait her müziğe de birşeyler yazmak istiyorum ama her zaman başaramıyorum o duyguları açığa vurmayı.. yazdığımı da aslında kimse anlamıyor genelde şifreli kendime ait yazıyorum sanırım( önemli olan kendi yaşadığını aktarabilmek ama..)




şuan işteyken ve hazır boş vaktim varken last fm de geziyorum her zamanki gibi, insanların dinlediklerine filan bakıyorum , benle düşük uyuma sahip insanlar acaba yeni şeyler mi dinliyor diye bakıyorum, kıskanıyorum benim bilmediğim güzel şeyler dinliyorlarsa. evet evet dünyada böyle bir kıskançlık var, sadece bende yoktur bu vardır üç beş deli daha heralde diye düşünüyorum(öyle umut ediyorum).




bu ara hep korktuğum duygulardan biriyle başbaşayım yine ve sanırım yine biraz blog biraz müzik bu dönem de fazla ağırlaşmadan geçicektir. öyle umuyorum




ve gidiyorum


şimdilik..


Sunday, August 12, 2007

lets go..

hüzün neşeden daha mı üstün?

bu yüzden mi daha çabuk buluoruz kendimizi hüzne? daha çok seviyoruz hüzünlü sözleri? bu yüzden mi bu kadar çabucak unutuyoruz mutlu olmayı da hüznü unutmak uzun sürüyor? zaman zaman sanki sırf hüzün kazansın diye mutluluğa duvar örüp bahane yaratıyoruz sızmasın içeriye diye..
ama hep mutlu olmak için dilek tutarız.. yeterince inanmıyor muyuz dileklerimize?

daha mı üstün gerçekten? yoksa bu sadece bu gecenin mutsuzluk hali mi?

lets go sailing-all I want from you is love
..

Sunday, July 08, 2007

crowded silence


hani düşüncelerden kaçarken sürekli hareket güzeldi ya.. hareket kabiliyetiniz bi süreliğine kısıtlanırsa ne olur? işte o zmn sadece siz ve siz başbaşa kalırsınız belki bir kaç nota da sizinle konuşmaya devam eder. frozen silence da böyle bişi olsa gerek , bir de bunun notalanmış sessizlik hali ..

Tuesday, June 05, 2007

circa survive


on letting go...sadece albüm kapağını görüp merak ettiğim için çektiğim bi albüm ama iyi ki merak etmişim çok da güzelmiş.. önceki albümlerini de dinlettiricek hatta bana..on letting go şarkısının müziği...

Sunday, May 27, 2007

deeply

kaybolmak.. bazen derinlerde olmak gerekmiyor kaybolmak bazen o kadar yüzeyde kayboluyor ki insan , o kadar basit bişey kaybettiriyor ki .. ya da o basit şey eskisi kadar basit gelmiyor bünyeye ve etkiliyor.
bir yandan tek başınıza kalmak istiyorsunuz
bir yandan da yalnızlıktan o kadar korkuyorsunuz ki bulduğunuz herşeye tutunup kalıyorsunuz, bazen o tutunduklarınız sizi daha çok yalnızlığa itiyor, bazen de belki dedirtiyor hayat için..

sürekli hareket halinde olmak isterken buluyorsunuz kendinizi, durup düşünürsem yine kaybolucam korkusu ile. yorgunluk örtüyor üstünüzü geceleri yorgan yerine..

Tuesday, April 03, 2007

look for miiiii

ilk iş sabahı. gece uyunamamış sabah kendini öss ye gircek gibi hissederek kalkınmış çabuk geçsin dierek başlanan bi gün..sonra trafik ve o esnada sakinleşmek için yapılan bi hareket mp3ler arasından neko case klasörü bulunur ve look for me Ill be around başlatılır. Sakinleştirme operasyonu yavaşça kana karışır beyine huzur depolanır.ardından maybe sparrow .. ve tekrar tekrar devam eder bu.. böyle başlanan gün de zaten güzel geçer
geçti de

Sunday, March 11, 2007

grey..

bişi sizi alsın götürsün
her dokunuşunuzda içinize kadar ulaşsın ve tam manasıyla içinizi dışınıza çıkarsın
içinizde sakladığınız hüzün mutluluk aşk sevgi nefret acıma ve benzeri tüm duygularla beraber size merhaba desin
ve bu bi dizi olsun..komik ama galiba komik de olsa böyle
grey's anatomy
kendine güvenen izlesin
ya da benim gibi kendine güvenmese de terapi niyetine ..

way out west-dont forget me

Tuesday, February 13, 2007

daha önceden ismini yazdığım
şimdi sürekli çaldığım
şarkı üstüne..
painful moments in our lives
decisions
losing someone
losing the only thing to believe
feeling
...

Tuesday, January 23, 2007

do u feel the rain in u ?


gecenin üçünü yaşadığım bi gün daha
elimde adaçayı ve fonda bring me to disco king-david bowie
garden state i izlemiş olmanın verdiği hüzün mutluluk yağmur özlemi kendi yağmurundan kaçamayacak olduğunu farketme hissi ile burdayım yine.
bu filmi izleyince yine bişey farkettim.öyle böyle sürekli bi oyun var, tamamen içinizi birine açmamak için sürekli şartlanmış düşünceler. bi yandan da birine içinizi açabilmek için istek duymak var.ama her seferinde dürüstçe yaşadıklarınız kırılmışlıkla sonuçlandıkça,ben de oyna katılmalıyım düşüncesi alıyor insanı.
oysa filmdeki gibi dört günde bile olabiliyor bu.

ne dediğimi ne hissettiğimi açıklayamıyorum aslında şuan
kafam karışık..
belki sadece kendi yağmurum çözer bunu
belki de yağmurdan uzak düşünceler..

yine bulmaca oldu bu yazı ..

Saturday, January 20, 2007

math

bir bilim adamı olarak matematiğin yalan olduğunu söylüorum şimdi ..
2-1=0
işte yalan ..oysa biz 2-1=1 zannederdik..oysa ikiden bir çıkınca hiç kalıyor.hiç ..
yalnızlıkla özlemi toplasan iki eder diye düşünürken -yine yalan matematik- içinde kapladığı alanı da işin içine katınca sonsuz ediyor.

1+1 de 2 etmiyor bazen..1+1 yine 1 ediyor bazen..o zaman çıkarma işlemlerine başlıyorsunuz..

herşey ne kadar da yanlış..

soundtrack 25th hour-finale
terence blanchard
...

Wednesday, January 03, 2007

kendime not başkalarına tavsiye


birileri sizi inadına üzdüğünde üstüne bridget jones izlemeyin.hatta üstüne hiçbirşey izlemeyin gidip uyuyun.uyuma lüksünüz yoksa müzikten de uzak durmayı ihmal etmeyin

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails