Monday, December 29, 2008
winter nightmare
baharlar varken, kış neden sevilir ki?
Friday, December 26, 2008
Thursday, December 25, 2008
yılbaşından önce
Sunday, December 21, 2008
Saturday, December 20, 2008
oh bee
2009 da yeni bir evden seslenicem buralara..
Sunday, December 14, 2008
uykulu sabahlar. zar zor bulunmuş yataktan çıkmama isteği. sıcak yorganın altında öylece uyanmak. uyumak değil, bir çok kez uyanmak ve uyumaya çalışmak, geri dönmek tekrar tekrar.
keşke tüm gündüzlerimde yaptığım şey de bu olsa:
müzik dinlemek..
Saturday, December 13, 2008
Friday, December 12, 2008
to do past
geçenlerde konuşuyorduk, peb elvis konserine gitmek istiyordu, bir şöyle diğer tarafa gidip gelelim konser izler döneriz oldum. ben de sinatra istiyorum, o muhteşem sesiyle söylesin, insanı yumuşatan gülümsemesiyle baksın, -hani madem hayal kuruyorum- genç hali karşılasın ve dans edelim. bayılıyorum bu sese..
bari hiç olmadı eski filmleri veren bi kanal olsun (ki eskiden vardı, hbb mi ne öyle bi kanal vardı, çokca verirdi) ve ben sabahtan akşama gene kelly, sinatra, hepburn, fred astaire, dean martin, rock hudson(gay olmak için fazla güzel ama bu adam), grace kelly filmleri filan izliyim. love in the afternoondan başlayım, pillow talkla devam ediyim, sonra denizci kelly sinatra filmlerini izliyim, onlar dans etsin(tap dance genelde) şarkı söylesin, ben hayran hayran bakayım..
Saturday, November 29, 2008
Friday, November 28, 2008
llastfmim geçici bir süre offline olduğuna göre bugün accuradio günü..
adamlar kapalıyı bile güzel sunuyorlar insana, canını sıkmadan(We’re sorry, but our database servers are currently overloaded. Please enjoy a quick cup of tea and then try refreshing this page.). ben de iştekilere "we are sorry, but our brain cells are currently damaged. Please enjoy a little bit cognac (mutfakta o var şuan) and then try using this woman after 15 december the last." desem. sonra bütüün gün müzik dinlesemm. n
Tuesday, November 25, 2008
Saturday, November 15, 2008
really ends..
gittiğim yerlere anı yüklemekten, kişiselleştirmekten hiç hazzetmiyorum aslında ama bazen ister istemez anlar üstlerine yapışıyor masaların. oturduğunuz yerde o güne dönüp, masadaki kadehin içinden bir çok şey içinize dokunup geçiyor. geriye dönüp bakmak zorunda kalıyorsunuz.
dört buçuk ay sonra . pasifikte yerimi aldım ben de dün gece ilk defa. yüklenmemeye çalışılmış da olsa yüklenmiş bir anı hatırlamamak isterken, önce dört buçuk aydır oraya hiç oturmadığımı farkettim, sildim, kadehimi doldurdum. sonra unuttuğum birşey çarptı yüzüme. o anları paylaşırken size dünya iki kişiden oluşuyormuş gibi gelse de, aslında etrafınızda bir çok insan oluyor sizi gören. pasifikin çalışanlarının da buna dahil olduğunu hiç düşünmemiştim nedense ta ki.. garson gelip elleriniz geçmiş diyene kadar.. iyi hatırladınız uzun zamandır gelmemiştim diyebildim ancak..ağlayan bir adam ve kadının görüntüsü çok da umursanmaz bi görüntü değilmiş anladım ki. ondaki sonraki tüm kadehlerde içimdeki özlem vardı.
özlemek boğucu bir eylem..
deus-nothing really ends
Tuesday, November 04, 2008
ayrıca blog yasaklamasının saçmalığından sonra, biraz önce imeem açtım ki o da yasaklanmış.
daha neler artık demeden duramıyorum.
Sunday, November 02, 2008
formula
ama ama
massa olmalıydı dünya şampiyonu, ki son ana kadar da oluyordu. ama glock'un resmen hamilton'a yol vermesiyle, hamilton oldu. ne kadar gıcık oluyorum o hamilton'a anlatmam. hatta herkes olsaydı hamilton olmasaydı. massanın podyumda ağladığını görmek çok koydu gerçekten.
kimi'cimse maalesef bu sezon uykulardaydı..
of glock of diyorum, ayıp denen birşey var.
bahane mi lazım mazeretimiz mi kalmamış
caddenin tam ortasında durmuş kız. sanki bir klipteymişcesine iki yanından insanlar hızla akıp geçerken, o tam ortasında sabitlemiş kendini. ne geriye bakabilmiş, ne de yüzünü kaldırıp ileriye.
şimdide çakılıp kalmış.
şimdi nasıl mıymış?
tuhaf.
bir yanından geçenlerin pozitif havasını solurken, diğerinden dönenlerin negatifliğiyle vurulan bir şimdi. geçmişin şimdiye vurmasıyla acıtması, şimdinin gelecekten öcünü alarak tokatlaması. bahaneler ve mazeretler duvarına çarpıp çarpıp dönen düşünceler yumruğu.
şimdinin yemeğinde soğumuş geçmişler, ısıtılmadan tabağa konmuş tadılamadan çöpe gitmiş gelecekler var. peki hiç mi şimdiye ait geleceğe dair bir tatlı yok?
bir gece kız yüzünü kaldırmış, beyninin tüm hücrelerini olduğu yere bırakıp yürümüş. "whatever" diyerek gitmiş, içmiş, gülmüş, kahkaha atmış, dinlemiş hatta zıplamış dans etmiş, mutlu bile hissetmiş olduğu an için.
sonra yeniden uykusuna yatmış.
saat 4 olmuş arıyorsun çaresini hüznün kederin.. gece 4..
Wednesday, October 29, 2008
sonunda bloggera yeniden normal bir şekilde ulaşabiliyorum ki bu, sabırsızlığı pik yapmış benim için iyi birşey.
ruhsal yorgunluğum huysuzluk derecesinde. kış gelmesin bu sene, kış hiç iyi değil bu kadar yorgun bünyeye.
olaylara bakıyorum. neden sonuç ilişkilerine..
sonuçların hepsini tek tek ve çok açık bir şekilde görüyorum(görmediklerimi de gözüme soktular) ama hala nedenlerim yok? ya da nedenleri de görmem için başka şaşkınlıklar mı gerekiyor?
üzgünüm.
greys anatomy, my healing procedures
Sunday, October 26, 2008
"Always the same for me -break up, break down.
up, fool around,meet one guy, then another,
go around to forget the one and only.
Then after a few months of emptiness,start again to look for true love.
Desperately look everywhereand, after two years of loneliness,
meet a new love and swear it is the one,until that one is gone as well.
There's a moment in life where you can't recover any more from another break-up."
two days in paris filminden
günün anlam ve önemine çok uygun oldu
yağmur
Saturday, October 25, 2008
Friday, October 24, 2008
Wednesday, October 22, 2008
dont get it
neden huzurlu olmamak için bu denli uğraş veriyoruz? neden şu makinenin beni mutlu ettiği kadar basit olmuyor herşey?!
belki de dans eden pembe adam haklıdır.
perhaps, perhaps, perhaps
Saturday, October 18, 2008
daha iyi bir blog için
benim cavaplarımsa...
Bu yazinin ana temasi neydi ve ben bunu yeterince acik bicim de ifade edebildim mi?
hım , benim yazılarımın ana temaları pek belli olmuyor aslında, genellikle ancak psler açıklıyor.
burdan 0.
Bu yaziyi okuyanlardan ne yapmalarini istiyorum? Yazi onlari bu eyleme yonlendiriyor mu?
insanları çeşitli çikolata markalarına, bazen değişik müziklere, bazen dizilere yönlendiriyor olabilirim, ama ne işe yarar tartışılır.
0.5
Yazdigim sey yararli bir sey mi?
hiç alakası yok.0
Yazdigim sey ozgun mu? (Belki essiz mi diye de cevrilebilir.)
kesinlikle eşsiz(eşsiz=unique, yani tek, değerli anlamı içermemektedir). tamamen kendi fikirlerimi yazdığıma göre 10.
Yazdigim sey beni blogumun hedeflerine yaklastirdi mi, yoksa onlardan uzaklastirdi mi?
şimdi, şöyle düşünelim. blogumun bir amacı var mı ki? varsa benim niye haberim yok? as a blog writer, my only purpose is to write what I'm thinking, that's all. c'est tout.
0
Kullandigim baslik insanlarin ilgisini yaziya cekmek icin uygun mu?
genellikle başlık kullanmaya üşeniyorum aslında.1
Yazim ve dilbilgisi kurallarina uymus muyum?
dikkat ediyorum aslında, fakat yine de internet kullanmaya başladığım zamandan beri çok şey kaybettim dilbilgisinden.
3
Yazdiklarimi daha ozlu bicimde ifade edebilir miydim?
Yararlandigim ve ilham aldigim kaynaklari olmasi gerektigi gibi belirttim mi?
Daha once yazdiklarimdan bu yaziyla ilgili olup bu yazidan link verebilecegim bir sey var mi? Daha once baskasinin yazdigi ilgili bir seye link verebilir miyim?
Bu yazida okurlarin katkida bulunacagi alanlar biraktim mi? Onlari katkida bulunmalari icin davet ettim mi?
Insanlar bu konu hakkinda Google aramasi yaparken hangi anahtar sozcukleri kullanirlar? Yazimi buna gore optimize ettim mi?
Bu yaziyi, konuyu biraz daha acip genisleten baska bir yaziyla nasil destekleyebilirim (surdurebilirim)?
ve bu böyle gider..
sonuç olarak benim blogum burdan 100 üstünden, 500 üstünden, ne üstünden olursa olsun pek de geçer not almıyor, ama öyle bir amacım da yok.
hakkaten de böyle they apply only lotion.. bütün hayatını bir sürü dermatolojist tanıyarak geçirmiş biri olarak, greysdeki derm olayına çok güldüm, harikaydı.
greys anatomy tag radyoyu keşfettim bugün, neden önceden düşünemedim bilmiyorum. yaşamak için müzik gerek.
alkol bazılarına bilgelik kazandırıyor sanki..dün gece kafası iyi olan haliyle beni çok düşündüren birşey söyleyen arkadaşıma göre hayatta tek sorunum var, onu halledebilsem mutlu bi insan olucam.. acaba hakkaten öyle mi? geceden beri kırmızı şarap kafamla düşünüyorum(evet şaraba dönüş var bu ara)..
bugün kendimi mutsuz hissediyorum, bi de üşüyorum.
Thursday, October 16, 2008
evde linus gibi dolanıyorum yine bu akşam, bir elimde yeşil polar battaniye diğerinde çay..
stereophonics çalıyor, neden gitmedim ama acaba konsere, sırf abiyi görmek için bile gidilirdi aslında. saçmalık . elimde bi tercüme var, elektrik süpürgesiyle ilgili, ha ingilizce ha arapça diyorum bunun için, aynı şey. bi de yerler için elektrik süpürgesi diyor adamlar, başka nereyi süpürüyoruz acaba biz??
evde kendi kendime konuşmak yerine, kendi kendime yazmaya başladım sanırım. beautiful ..
so maybe tomorrow I'll find my way...
en yakın arkadaşım geziye gitmeli bu arada..
(bi de ben gidebilsem)
film
Tuesday, October 14, 2008
istiyorum, istiyorum
Sunday, October 12, 2008
Friday, October 10, 2008
google sarhoş mail kovar
ama her yerde yazdığı gibi , bunun turkcell versiyonu lazım bize aramak veya mesaj atmak varken, kim e-maille uğraşır ki?
rf. hier soir..
ferdane'ye veda..
söyle-ye-mediğimiz, ilk ve sonları içeren, sonrasında dönüm noktalarına dönüşen günleri yaşadığımız ferdane'ye.. son olarak yeşil gözlü bi adama baktığım, sonrasında sevdiğim yere..
Thursday, October 02, 2008
a quick good bye
bazen büyüdüğünüz eve, bazen anılarınızı doldurduğunuz - belki de sık gitmediğiniz, ama hep anlara tanıklık etmiş olan-bara. garip bir şekilde bazen bir insana veda etmekten bile daha zor olabiliyor. hem dizilerdeki gibi arkada bir fon müziği olmaması da çok üzücü. oysa veda anlarını taçlandırmak için müzik lazım, anı yavaşlatmak için bir de.
sıcak şarap içip vedamızı taçlandırıcaz yakın zamanda.
belki fon müziğimiz de olur, çıkarken arkamızı dönüp baktığımızda anılarımızı da orda bırakıp çıkarız belki..
Wednesday, September 24, 2008
life goes on nothing's gonna change
Feel the winds of life blowing cold
it won't take so long you are growing old
there is no answer to be found
it is so easy to fall without a sound
Days of loving and gold
kept me from feeling so old
times I'll always recall
when the night meets the day
Gates of heaven I saw
while flying through the misty dawn
those days I'll always recallwhen the night meets the day
I don't wanna let you out of my sight
but here I'm lost and alone in the night
Sunday, September 21, 2008
Friday, September 19, 2008
kıskanıyorum
evet teknolojik kıskançlığım var, hem de öyle böyle değil
Tuesday, September 16, 2008
Monday, September 15, 2008
2- tek yaşamanın en kötü yanı çay demleyememek sanırım
belki bir termos almalıyım
3-kafam karıştı
edit 16 eylül: sanırım hastalığı o kadar kanıksadım ki, dileklerin arasına iyileşmek yazmayı bile unutmuşum.
4-iyileşmek istiyorum
5-kalın perde almam lazım, mümkünse kadife
sokak lambaları rahatsız edici şeyler
Thursday, September 11, 2008
Tuesday, September 09, 2008
"holiday", telefon açıp holidayin ait olduğu insana dinletip o konser klasiğini de yerine getirdim ya artık içim rahat . ben de yaptım cep telden dinletmeyi hehe
yarı hasta bi şekilde ama nasıl olduysa keyifli bi insanım bugün
Sunday, August 31, 2008
se deplacer
changing place _henüz bu aşamadayım, gerisi gelir mi bilmiyorum_
changing time
changing thoughts
changing future
Monday, August 25, 2008
herşeyi...unutmak
sonra yirmi altıya 18 gün kala, tek yaşama kararında atılan ciddi bi adım ve ardından gelen o garip iyi mi kötü olduğu bilinmeyen garip his.. yalnızlık korkusu, kokusu ..
yürümek
taksi
ve taksicinin bi anda radyoyu açmasıyla başlayan şarkı: sil baştan
sözlerle irkilmek
yukardan gelen işaretlerden biridir belki de..
şimdi tekrar sil baştan dinliyen bünye "sil baştan başlamak gerek bazen hayatı sıfırlamak"diyor , bi yandan biliyor ki hayatı sıfırlayamaz, ama ya hayatı kabullenebilir mi?
dönüp dolaşıp yine istanbulda
ben seni arayamam..
Wednesday, August 13, 2008
aaaaaaa
çok sıcak
klimadan nefret ediyorum, nefes alamıyorum onun yüzünden
sanırım artık ikinci tatil haftasının zamanı geldi
kafam durdu, çalışamıyorum
ve tatil sonunu scorpionsla getircem, oley
ü
Tuesday, August 05, 2008
blood puzzle girl
Sunday, July 27, 2008
Thursday, July 24, 2008
Monday, July 21, 2008
office life
http://www.officesnapshots.com
özellikle lastfmdekileri bayadır takip edip,ağlaşıyordum ben, bir de google a baktım burdan. sonuç: of offf..
Saturday, July 19, 2008
we love post-rock!!
ayrıca in motion ını da çokk seviyoruz, sayesinde şezlonglara oturup gece deniz kenarında evpatoria report dinledik, ve o nasıl bir zevkti anlatamam. ki denizin o gece deli gibi dalgalı olması (bana göre içinden bi adamın çıkıp böö demesi benim korkup minik de olsa çığlığı basmam -ki o motorlu amca olur- sonra amcanın çoşup bizi ıslatması)çok güzel denk gelmişti, evpatoria çoştukça çoşan deniz..
şuan orda olmak ister misin deseler, yok aslında istemiyorum hiç ama bakınca, burda da olmak istemiyorum.
ps: konserde angel çaldı, içimden geçene göre eksik olsa da güzeldi çok..
Sunday, July 13, 2008
istek parça
Angel -
put sad wings around me now
Protect me from this world of sin
So that we can rise again
Oh angel - we can find our way somehow
Escaping from the world we're in
To a place where we began
And I know we'll find
A better place and peace of mind
Just tell me that it's all you want - for you and me
Angel won't you set me free
Angel remember how we'd chase the sun
Then reaching for the stars at night
As our lives had just begun
When I close my eyes I hear your velvet wings and cry
I'm waiting here with open arms - oh can't you see
Angel shine your light on me
Oh angel will we meet once more - I'll pay
When all my sins are washed away
Hold me inside your wings and stay
Oh! Angel take me away
Put sad wings around me now
Angel take me far away
Put sad wings around me now
So that we can rise again
Güneş yağları , belki kovalar, kumdan kaleler..
Oysa o ikisinin aklındaki sahil bambaşkaydı. Onların sahilinin diğerleriyle tek ortak noktası denizdi. Onlarınki açık düz sakin dibi görünenken, bunlarınki karartılar içindeki dalgalarla çoşan dinginlikten çok uzak ve soğuk bir denizdi.. anlayış farkı dedikleribelki,belki de anlayıştan öte yaşam ve görüş farkı..karamsarlıkla alakası yoktu iki deniz arasındaki farkın..birine öyle güzel gelen diğerine farklı geliyordu. Ilişkisel birşey gibi.
O gece de sahilde buluştular..gecenin tek rengi beyaz şezlonglar, ve birinin yeşil diğerinin kırmızı sweatshirtüydü. Beyaz şezlongları yan yana getirip oturdular, bir şişe şarap vardı yanlarında çoğu zaman olduğu gibi.eskiden kırmızı severdi kadın artık beyaz ister olmuştu, nedendir o bile bilmiyordu- hayat değişiyordu, neden seçimler değişmesindi-
Uzun zaman olmuştu- ya da kadına öyle gelmişti- - iki hafta az mıydı ki-
Müzikleri olsaydı keşke.. bu bir film olsaydı arkadan cosmic call çalardı. Kadının ağzını her açışında çıkmayan sesini bastıran müzik olsaydı keşke ya da erkeğin konuşmuyor oluşunun üstünü örten…”nasılsın” dedi kadın cılız ve titrek bir ses- zaten daha ne olabilirdi ki, güçsüz düşmüştü- “iyiyim” dedi adam “herşey yolunda”
Içinde bir şey vardı sanki kadının ve tek tek üstünden geçilmişti o şeyin.bunu nasıl anlatabilirdi acaba ?
“Ben huzursuzum” diyebildi ancak kadın.
Ne kadar çok yıldız görünüyordu gökyüzünde,hep böyle miydi yoksa gece gittikçe koyulaştığı için mi yıldızlar çoğalmıştı?
“Ben huzurluyum artık” dedi adam
şezlonglarını yanaştırdılar
ikisi de gözyüzüne bakmaya başladılar.. beraber geçirdikleri saatleri düşünedururken zamanın durmasını beklediler.birinin diğerine “ya ben sensiz olmak istiyebilir miyim hiç” dediği anları…
kadın gözyaşlarını sakladı kırmızının arkasına..içine çekti, gözlerini yumdu. Ve “kalbim acıyor”, “nefes alamıyorum böyle” diyemeden sustu kaldı.
El ele tutuştular,ilk seferki gibi.. birbirlerine doğru döndüler . gözlerinin içine baktılar.
Keşke gitmeseydin,keşke gitmek istemeseydin diye kıvranıyordu içten içe kadın. Sadece gitme-seydin diyebildi.. adam onu duymuyordu bile artık
Yanına çekti adam kadını.. hafif sarsarak kadını kolları arasına aldı, kadın küçüldü tüm sevgisini adamın kollarına boşalttı.. birbirlerine sıkıca sarılmış olarak denizi seyrettiler..
Dipole experiment was playing in this moment.
Tamamen güçsüz, çırpınışları duyulmasın diye korkak adımlar attı kadın.. yerinden kalktı, başı döndü, tekrar oturmak istediyse de artık yerinin olmadığını gördü.. ve kendini aldı olduğu yerden, bilmediği yöne doğru devam etti.
Dudaklarının tadları karıştığında, artık herşeyinçok farklı olacağı belliydi..deniz –müzikle beraber- yükselmişti, kıyıya vurur olmuştu delice. Kalktılar, birbirlerine tekrar sarıldılar, adam kadını –kaçırmaktan korkarcasına- sardı , limana doğru yürümeye başladılar.
Adama son kez bakmaya karar verdiğinde kadın, adam çoktan karşı kıyıya gitmişti. Huzurluydu, zor olmamıştı gitmek.
Telefon çaldı.. alarmmış dedi, 6 dk sonra tekrar çalar diyerek kenara aldı yeniden telefonu. O anda gördüğü karışık rüyalar geldi aklına, yorucu bir uykunun ardından güne uyandı..
11 temmuz Cuma 01:05
Tatilin her saniyesinde ayak izleri..huzurlu küçük bir tatil kasabası ve huzurlu insanlar, yemyeşil bir bahçe, masmavi bir deniz.. ve dahası sıfatlar.. ve tek bir isim .
Buradan geri dönmek de istemiyorum bir bakıma, yaşanmışlıklarla dolu bir Istanbul düşüncesi ağır geliyor şuan. Az ama öz yaşanmışlıklar, yaşanamamışlıklar daha çok.
Burada yıkık dökük bir ev beğendim, herşeyi bırakıp içim gibi oranın yeniden inşasını beklesem burda.. ama uzun surmese, yorgunum ayakta durmak zor, tekrar tekrar ayaklanmak . bir de evin yanında bir yer daha var, daha küçük , orasını da işletsem.. denize bakarak geçirsem günlerimi.
Bu yaşlı-lık-dan geçmeli ..
Ne dediğimibile bilmiyorum.
Çay
23 45
9 temmuz 08
Aslında evet farklı şeyler denemek çok da dağıtabiliyor ilgiyi, ama sonra tek başına kalıp kendini dinlemesi sıkıntılı oluyor..
Hayatımızı geçirdiğimiz asmalı mescitten çıkıp lebideryaya doğru gidince çok güzel bi manzara güzel yemekler, güzel şarap kadehleri karşılıyor.
Denize manzaralı
Denize karşı
Denize doğru
Denizde
Deniz kıyısında
Alınmış bi karar olmamasına rağmen bu hafta hep böyle geçiyor.
Lebi derya ile deniz manzaralı serüvenim başladı .
Cumartesi kerpe ve kefkende kendimizi denize banıp, denize karşı geçip denize doğru sandalyelerimizi çevirip hepimiz kendi hayallerimize, düşüncelerimize daldık. Saatlerce böyle oturup, belki de saatlerce daha böyle oturmayı istedik. Aslında daldığımız düşüncelerde boğulmak da vardı o sırada,düşünmek özlemek kızmak tekrardan özleyip unutmaya dalmak derinlerde sarhoş olmadan..
Yine de kerpenin o muhteşem manzarasına doğru otururken, böyle bir evim olmasını o kadar çok diledim ki, denizi seyretmek insanı gençleştiren birşey. Hani nasıl genç kalıcaz kitapları var ya, aslında çok basit : denize karşı bir ev, huzurlu bir sevgi, güzel arkadaşlar ve iş konusunda yeterince hırslı olmak, çok çalışmamak. Bu kadar . öyle sofralar var ki bir yandan içip bir yandan sohbet edilen, orada resmen iyileştiğimi hissediyorum..
Kefkenin denizi kerpenin manzarası diyorum. Olaylı kerpe yüzüğüm de kendime almayı söz verdiğim yüzük oldu..
Bir defa kalsam yanında
Hayat güzel hikayemde kalınca ..
Gerçeklere gelince..
Kafam çok karışık..
Küçükkuyu 8 temmuz Salı 17 48
Friday, July 04, 2008
lastfm
çikolatalı gün
tatlı iş arkadaşlarımdan biri bugn kafamız çalışsın demiş ve bize sabah çokonatı getirmiş, ne mutlu oldum, nası güzel geldi
must be a good day cause its idylls day..
akşam değişik olcak
haftasonu değişik olcak
tatil değişik olcak..
hiç yapmadığım bi üçleme ile karşı karşıyayım
umarım hepsi güzel olur, mutlu olur, en önemlisi huzurlu olur..
(yaşlandım artık huzur arıyorum evet)
Thursday, July 03, 2008
silent screams
Wednesday, July 02, 2008
sabah sorusu
rahatlatıcı cevap 1: 1 senedir her sabah aynı yoldan geçiyorsun tabii çok normal
rahatlatıcı cevap 2: ona rağmen beş ayda yedi kilo var kaybedilmiş
cevap 3: kendini çok kandırma
Tuesday, July 01, 2008
self-destruction
bir süredir rüya görmediğim(ki bu çok olanaksız birşeydi), ve şuan yeniden görmeye başladığımı varsayarsak, rüyaların tamamen beynimin kıvranmaları olduğunu görebiliriz.
işten alışkanlık "also" diye devam etmek istiyorum.
Also, millipiyangodan da yine birşey çıkmadı, bir yarım bir çeyrek bilet çöple buluştu. ben yine de bir sonraki çekilişi denemek istiyorum. açılcak bir cafe, bir radyo, alınacak bir ev var..
Monday, June 30, 2008
devics
| ||
|
Friday, June 27, 2008
Sunday, June 08, 2008
Tuesday, May 27, 2008
dünya dedikleri unutulunca
Saturday, May 24, 2008
non, je ne regrette rien
Friday, May 23, 2008
another day
bazen zıplıo bazen tekmelio kalpten kalpten
bugün de zaman akmıyor . iş sıkıntılı . hava güzel
müzik lazım çok lazım
Thursday, May 15, 2008
berry-blue night
ne garip bi gece
ve o geceyi taçlandıran ne güzel bi film
ne güzel ingiliz aksanıyla konuşan bi jude law
blueberry nights...
bu gece çok herşey..
it all depends on who's waiting for you on the other side
are u waiting..
c'est que je sens
c'est que j'ai besoin de
c'est tout
c'est de savoir si tu viens ou pas..
hope to see u on the other side..
Wednesday, May 14, 2008
carmensita la la la
ama bu hafta şarkım direk carmensita!
la la la
tabiki kendi içimde sebeplerim var
herşey için
mutlu hissediyorum bugün -bazı münasebetsiz insanlara rağmen hem de!-
mutlu hissediyorum kendimi bu hafta.
ayak kırılmasından beri ilk defa zıplıyorum- fiziksel olarak-.
la la la. ispanyolcayı da söker miyim bu sayede acaba
bundan sonra 35 de şanslı rakamlardan olsun. bu kadar gülümseten rakam azdır ..
saçlarımla da oynadım, (depresyonda dilim hayır)..
iyiyim işte
ileşiyorum
hissediyorum
ve içimde güzel bi his var
daha ne di mi
la la la la la la
ben yine ipodumu hoparlörüne takıyorum vee......
Saturday, May 10, 2008
j'adore vraiment,mais quoi qui quand pourquoi? j'adore...
kalp çarpıntıları.. sebepsiz..
iyi kötü belli değil.. heyecan mı taşıyor bu kız ? korkuyor mu? içinden çığlıklar mı geliyor? yoksa en abartı şekliyle ayaklarını kaldırıp koşarak kaçmak mı?
tanımlanamayan duygu çarpıntısı UEP(undefined emotion palpitation)..
uep sizi önce greys anatomy sonra notebook izlemeye mi yönlendirdi? bolca çarpıntıyla beraber, anlamadan mı izlediniz? ya sonrasında?
kendinizi sinatranın kollarına mı attınız ? ah sinatra, ah oldies..! I adore the oldies! ne saçma ? bir yandan dans etme isteği, bir yandan da dizlere kapanıp saatlerce ağlama isteği. karmakarışık olmuşunuz. gülümsüyorsunuz bobby darin- artificial flowers derken, görüyorum, içinizden evet ya hayat ne güzel diyorsunuz. şöyle etekleri sallamak lazım, mutlu mutlu kahkaha atıp dans etmeli.
vic damone amca.. its almost like being in love derken acaba birşeyler mi anlatmaya çalışıyor? gülümserken, içinizden korkular geçebilir, I swear I was falling in love diyebilirsiniz mi diyor?
nina simone- if I should lose you derken, kendinizi filmin içinde mi hissediyorsunuz? boş bi sokak var, eski boş bi sokak.. günün ilk saatleri ve yürüyüş.. hani sanki birazdan gene kelly yağmur altında dansını yapıp şarkısını söyliyecekmiş gibi, ama şuan tek başınıza çarpıntılarınızla başbaşa olarak yürümek var . Simon & Garfunkel – The Sounds of Silence.. ne garip şeyler hissediyorsunuz yürürken, ne kadar garip.
bu gece böyle bitmez ki. hiçbir uyku geçirmez ki bunları.
Frank Sinatra & Count Basie – Please Be Kind. yine o muhteşemötesi sesiyle en güzel cümleleri eden adam..sinatra bambaşka..'cause if you leave me, dear, I know my heart will lose its mind If you love me, please be kind
gitmeden
sinatra as time goes by diyor
haklı..
Tuesday, May 06, 2008
eskiden kalma bi yazı-tres
uzun bi zaman sonra tekrar yaklaştı yanına..çiçek saplarını aldı içinden. evet uzun sürmüştü ama değmişti yine yeni çiçekler gelicekti. öle sandı. ama o eline aldı bi anda ve yere attı gitti. kırdı döktü paramparça yaptı.. gitti.. istemiyordu artık gelmesini bi daha. burda kırık dökük parçalarıyla kalmayı tercih ediyordu.
2.bir zaman parçacığı geçmişti ki ordan geçerken ayağına battı parçalardan biri.. gitti koşar adımlarla eline yapıştırıcı alıp geri geldi. parçalara baktı nasıl tekrar bir araya toplayacağını bilmiordu. bana yardım et çiçekler getirdim bak sana dedi. nasıl toplanıcaktı? un ufak olmuştu bazı parçalar.. o an unutmuştu belki de hiç görmemişti onlar bir vazonun değil bir kalbin parçalarıydı... kalplere ise yapıştırıcı sürülmüyordu...
03092004
eskiden kalma bi yazı-dos
ama hala acıodu ...
03092004
eskiden kalma bi yazı-un
bi yerlerde bi fon müziği var onun için.
o bakınca hayata başlayan bi müzik..
nerde o adam şimdi kimblir..kimbilir ne düşünüyor şimdi
olduğu yerde..
belki de o kadını düşünüyodur ,o kadına ait fonmüziğini arıyordur
dinlediği her parçada..kimbilir belki o bembeyaz
yumuşacık yastıklararasında mışıl mışıl rüyalardadır..kimbilir belki de
deniz kıyısında üşüyordur yalnızlıktan..kimbilir nerdedir şimdi?
o kadının gözlerinde şimşekler var
şimdi.gökgürültülü bi yaşam
parçasında o adama elini vermeye çalışıyor.kimbilir belki de
o görüyordur ,adamın nerde olduğunu biliyordur.kimbilir
belki o da
bi boşlukta yürüyordur ,etrafında ondan bir iz bulma
umuduyla.
o adamın gözleri nasıl bilinmez,ne de elleri..elleri
yetişir mi acaba
o kadına?güçlü müdür onu tutucak kadar? ya gözleri?
gözleriyle
anlatabilir mi kendini o kadına? gözleri buluşursa
bi köşede
ikisinin,fon müzikleri birbirine karışırsa ...
o an dünyanın durduğunu hissederler mi? anlarlar mı "o"
olduklarını?
yoksa dakikalar akar hayat hiç durmaz mı onlar için de?
o kadını o adama ihtiyacı var şimdilerde.
hissediyor bazen
onsuzluğun
boşluğunu içinde
bazense "an"lardan uzak "dakika"larda
yaşamaya
devam ediyor.
o adamın yumuşacık bakışları var.gülümseyen
gözlerine ait yumuşacık
bakışları..sıcacık bi sarılışı..güçlü
sözleri..en önemlisi de
o kadınınkiyle beraber atan bi kalbi var o adamın.
...o kadın o adamı hiç görmedi.kimbilir nerdeler şimdi?
kimbilir nerede o adam ne yapıyor?
kimbilir belki de hiç duymazlar birbine karışmış notaları
hiç...
14092004
Monday, May 05, 2008
Tuesday, April 29, 2008
iki gram güneş çıkınca..
çok da ilgilenmiyorum, vokal abinin sesi ve müzik bana birçok şey söylüyor zaten içimden. bu albümde biras daha elektronik kullanmışlar ama rahatsız etmedi pek. belki bugün keyfim çok yerli yerinde, benimle beraber olduğu için olabilir.
bisiklet bakmaya karar verdik hem bugün. bisiklete binmek istiyorum ben. çok istiyorum. bakalım
Sunday, April 27, 2008
memories of tomorrow(ashita no kioku)
her sahnesinde ağlaya ağlaya film izlenir mi?
izlenir.
watanabe ağlar siz ağlarsınız
bu kadar güzel bi sevgi olur mu? bu kadar içi acıtılır mı insanın?
sevdiğiniz insanın hastalığı karşısında dik durabilmek ne kadar büyük bi sevgiyi gerektirir?
dik durmak, o eğildikçe onu kucaklayıp dikleştirmek..
watanabe ağladıkça insanın sarılıp üzülme diyesi gelmez mi?
o sert asabi japonca bile bambaşka gelmez mi kulağa?
Untitled
greys anatomy
sex and the city
how I met your mother
heroes
prison break
lost
private practice
october road
day break
journey man
er
csi
dexter
pushing daisies
lipstick jungle
cashmere mafia
gilmore girls
dawsons creek
ve daha aklıma gelmediğine inandığım bikaç kurs daha olmalı
greys imi çok özlemişim cuma koşaraktan eve gelip onu izledim
ağlatmadı(mazoşizmin dorukları) amaözlem giderdi. daha yeni ısınıyoruz..
Tuesday, April 22, 2008
ne içmeliyim_?
denicez
görcez.
Untitled
Gabriel Garcia Marquez
Thursday, April 17, 2008
Tuesday, April 15, 2008
mantıksız bir günde
hani ayşe kırmızı etek almış
3 kişi etek almış
şöyle de böyle diye olan bulmacalar vardı ya , işte onlardan yapmak istiyorum. Ama çok üzgünüm , yok çünkü artık gazetelerde. Ne zaman sudoku çıktı bunlar kalktı. sudoku çıktı mertlik bozuldu evet. tamam sudoku da pek şahane ama insanın sayılarla gözü dönmeden de bulmaca yapası geliyor bazen .
istiyorum ama yok .
edit: düşündüm de les e girseymişim o beni oyalarmış biraz , orda eğlenceli sorular oluyordu.
Untitled
Gabriel Garcia Marquez
bozulmuş niyet canavarı
evet aynen oehhhhhhh kardeşim yetti dedim
veremiyorum daha fazla kilo filan dedim
sonra patron da taaa meksikalardan çikolata getirince
işte bozuk niyetlinin ilacı geldi dedim
daha içimde odamda bitirlmiş koklamadığım bir kutu merci çikolatasının acısını yaşarken
ve sonrasında yurtdışı dönüşlerinde gelen giden çikolatalara melum melum baktığım irade "topu" dakikalarını yaşarken evet bozuyorum dedim
elimi attım aldım bir parça
böle güzel bi dış görünüşü var
maşallah
gel bakalım sen bana diyerek konuşmaya başladım kendisiyle (tas tamam çikolatanın kendisiyle)
böle toz şekerimsi bişi geldi önce , değişik hımm dedim
sona ucundan tadim dedim
biberli filan bişi çıktı
aman tanrıııımmm
çikolatadan soğutmak için bana komplo kurulmuş diyet cadısı tarafındann
ama hayır
niyet ettim diyetimi bozmaya
ve bu biberli toz şekerlinin tabağının altnda uzuun bi kutu merci duruodu.
kutuyla ellerim buluştu
ve bir parmak yeşil kafalıdan kaptım
2sn sürdü tükenmesi
ohhh
çok "merci":)
Sunday, April 06, 2008
lake of tears
fırtınamla fırtına
yaşımla yağmur
içim üşüyor rüzgar var çok
keşke kaçılabilse
yeniden denenebilse bilinmedik bi yerde
yağmur soğuk
korku
bitkinlik
günlerce uyusam
koma da kalsam ...
gamma ray-lake of tears
Friday, April 04, 2008
one more cup of coffee with baileys before you go ..
ne kadar da farklı gözüküyor, olayları irdeleyince ne kadar da çok kendinimi kandırıyorum bu hayatta diyorsun.
evine arkadaşlarına işine sevgine
salona koltuğu ilk yerleştirdiğinde karşısına geçip bu burda oldu mu diye baktığın gibi
hepsinin karşısına geçip baktığında
sonra 3-5 sene sonra aynı koltuğa tekrar baktığında olduğu gibi
aslında hiç sevilmemişin
hiç becerememişin
hiç olmamış
hissi ne kadar çok
ne kadar çok kandırılmış
ne kadar çok..
bunu bolca uyku , koca bir bardak baileysli kahvede eritmeye çalışınca
hiçbir şey değişmiyor
sadece uyumuş kabus görmüş
baileys içmiş keyfine varmış oluyorsun
erimiyor..
d is for the dead sea
Monday, March 24, 2008
bsid
dile gelmesi zordur bazı sözcüklerin, yada dile gelmemesi gerektiği için içinizde bi köşeye koyar tozlanmasını beklersiniz.
sonra bi an atfedilmiş bir müzik başlar.
evet atfedilmiş bir müzik..
köşedeki herşey geçerken çarptığınız bir biblo gibi yerle bir olur. farketmeden dokunmuşunuzdur ama geri dönüşü yoktur artık.
o anlarda ne sevgiler ne aşklar ne ayrılıklar ne kararlar neler neler olmuştur kimbilir.
başlarsınız atfetmeye kelimelerinizi
açık kalp ameliyatı da böyle birşey olsa gerek ..
fantastik bir filmde olsaydık belki kalpten çıkan duyguları da uçuşurken görebilirdik, o duyguların harfleri üstlerine giyip yerine ulaşıp, kulaktan diğer vücuda girip sonrasında kendine bir yer aradığını; bazen bulduğunu aradığı kalbi , bazen de kalbi es geçtiğini.
yada ayrılıklarda diğeri konuşurken her harf giymiş duygunun dinleyenin vücudunda tepinip zıpladığı herşeyi ezip geçtiğini. dinleyenin kalbine gidip orda kalan parçalarını toplayıp götürdüğünü. akciğerleri çekiştirerek nefessiz bırakışını .. göz bebeklerine su atarak yaşartmalarını..
Monday, March 10, 2008
Sunday, March 02, 2008
thats it !
cumartesi çalışmasanız bile pazarın yeri ayrıdır
hava güzelken sahilde olmak sahilde çay içmek ayrı bi ritüel ayrı bi zevktir, ne zaman olursa olsun. belki de sırf bu yüzden birçok kişi istanbulu bırakıp gidemez.
haftaiçi çalışırken parıldayan her güneş haftasonu için sahilde çay sahilde güneştir..
dışarıyı umarak geçen bi haftanın sonunun yağmura dönüşmesi ise hayal kırıklığı olur..
yine de pazar sabahı derken.. pazar sabahına kabusla uyanmak ise özel pazar gününün bittiği andır.
kelimelere bile dökmekten korktuğunuz bir kabus gördüğünüzde ne pazar kalır ne de gün kavramı. nefes alamazsınız.
nefes almak ne kadar yorucu bi işmiş meğerse
doğru nefes açıcıyı bulmaksa daha da zor.. böyle bir reçete yazmış mıdır acaba doktorlar hiç?
haftasonları evde sıkılmamak için yapılan dizi aktivitesinin ortasında bir anda nefes açıcınızı duyarsınız
"bum thats it"
nefes alıyorum yeniden:pavane!
evet budur
klasik müzikmiş hiç hiç hiç aklıma gelmemişti
fauré! ve pavane !
faur'ing and breathing
yetenekli insanlar olmasaydı biz nasıl nefes alırdık acaba
?!
Blogged with Flock
Saturday, February 23, 2008
time-on
bişeye ihtiyacınız var mı diye sorduğunda arkadaşınız :ağzınızdan tek çıkan şey bi isim oluyor.
birçok şeyde aklınızdan geçen -hatta belki çokca-ismi.
ve ismin sahibinin bundan haberi bile yok
olmalı mı
evet
olmalı
ama zamanlama. ne düşünceler geçiyor ne de zaman..
peki zaman sonucu ne olacak?no one knows
peki is it worth to wait so long so desperate.
no one knows
yada one knows ama cevaplama zamanı henüz gelmedi
gelicek mi ? no-one knows.
zamana bulaşmak çok sıkıcı bi karar
zaman mahallenin bulaşılmıcak adamı gibi. tehditkar olduğunu bildiğin ama bulaşmadığın sürece senle ilgilenmeyen.
elimde değil..
Blogged with Flock
Tuesday, February 12, 2008
honey bee'mee
I need to feel you honey bee
üstelik şekersizim
resmen şekersizim
irade timsali olarak dolaşıyorum , oysa şuan tatlı kuyusunda olmak vardı. şu şarkıyı dinlerken bal ne kadar da güzel bişeydir diye düşünmemek..yok yok o kadar kötü durumda dilim.
şarkıda bahsedilen honey birçok mecaz anlam içeriyor. demek ki hem gerçek anlamından hem mecaz anlamından uzak kalmış bi halde yazıyorum.
saat yarıma geliyor , yarın iş var ama uykum yok o kadar adaçayına rağmen. belki uykum gelir de uyuyasım yok işin kötüsü. hoşgeldin içim.
.
azı gitti çoğu kaldı..
new woman new man ..daha çok var. belki de zaten yok
on verra...
Blogged with Flock
time : the beginning at the end
yeşilin mavisinde kaybolmak biter mi bi gün? sarıya noldu_?
Blogged with Flock
Thursday, February 07, 2008
missing pieces of my body puzzle
you are summer rain
you are what I cant explain
...
and again and again and again...........
Blogged with Flock
Monday, January 14, 2008
Untitled
hala cumartesiden kalma mutluluk aslında:)
"you are my favorite time of the day" nası basit ama güzel bi sözdür bu! bi de söyleyen abinin sesi o kadar dingin ki , böyle yüzümde bir gülümsemeyle laylay ifadesiyle dinliyorum şarkıları..
If life’s just a dream
A melancholy scene
I want to sleep with you forever dear…
sonra minor majority..
hastası olduğum bir başka dingin ses
bu adamlar hiç anlamadığınız birşey bile söyleseler yine de aşk gibi gelirler insana..
Blogged with Flock
Sunday, January 13, 2008
Untitled
napıcamı bilmeden ölece oturuorum
radyo açtım olmadı kapattım.dizi istemiorum(hayret!). last fm, msn şu bu hepsine baktım onu da istemiorm.
canım bira istedi(o da bi saçma) , pazar pazar kafayı yedim galiba,
yarın da işe gidesim yok(tabi ki gidilcek)
kitap da okuyasım yok
e napcam ben
Blogged with Flock
Tuesday, January 01, 2008
Untitled
Tuesday, January 01, 2008
time after time..
bazen zaman geçer
içinizde duymamak için ittiğiniz sesler vardır..
bazen zaman geçer
o sesleri duyar olursunuz..
bazen zaman geçer
sesleri duymak güzeldir..
bazen zaman geçer
sesleri anlatmak istersiniz..
bazen zaman geçer
sesleri anlatmak mutluluk verir..
bazen zaman geçer
seslerin sahibi de sesleri duyuyor mu diye merak edersiniz..
bazen zaman geçer
sesleri duysun diye dua edersiniz..
sesleri ona da ulaşsın istersiniz..
o zaman
itmeniz için var olan herşey çoktan yok olup gitmiştir
gittikçe uzaklaşırlar..
sadece onu duyar olursunuz..
sonra bir film..
ne kadar anlamsızca dimi, bir senaryo
onu ne kadar çok duyduğunuzu hissettirir size
her sahnenin her saniyesinde
gülümserken
ağlarken
eliniz onun elindeymişcesine o vardır yanınızda
aklınızda değil yanınızda
çünkü o kadar derindir o anki his
belki sonradan böyle olmıyacaktır
çünkü bazen zaman geçer..
ama belki de geçen zaman güzel geçer..
who knows...
what dreams may come true??......
Blogged with Flock
Posted by mikishep at 12:24 PM 0 comments
Monday, December 17, 2007
tuhaf
internette sosyalleşiyoruz paylaşıyoruz derken acaba kendimize zarar mı veriyoruz bi yandan?
eskisi gibi insanları hayatımızdan uzaklaştırmak imkanı kalmıyor mu yoksa bu yüzden?
tuhaf hisler beliriyor hep bu sosyalleşme davaları yüzünden. bi gün açıp bi sitede yaşadığınız bi güne ait resimlerden temizlenmiş buluyorsunuz kendinizi, bi gün bir zamanlar sevilenin başka sevdiğini görüp, acaba ona da bana yaşattığı eksiklikleri mi yaşatıyor diye düşünürken, başka bir resmin altında "sevgi" yazıyor, tuhaf bi his tüm içinizi kaplıyor: ne dışardaki sesleri duyuyorsunuz ne düşünebiliyorsunuz..sadece tuhaf o hisle eskiyi hatırlıyorsunuz..
buz gibi bi gün..
oysa dün gece daha sustukların büyür içinde diyip bambaşka bir rüyanın peşinde uykulardaydım...
Blogged with Flock
Posted by mikishep at 2:20 AM 0 comments
plus loin que nuit et le jour
uzun zamandır hiç bu kadar okullu olmayı özlememiştim. neden mi? ne okulu özledim ne başka şey, ben sadece sabah okula gitmicem diyip yatağımdan çıkmamayı özledim. vücudumun 4 bir yandan iflasını ilan ettiği şu gün de işe:"gelmicem beenn uyucaamm" dememek için kendimi zor tuttum, valla zor tuttum.şimdi de geldim çalışıyor muyum sanki, yoo bak blog yazıyorum işte, müzik filan dinliyorum. bi de ne hikmetse sabah sabah "voyage voyage" dinliyesim geldi, onu aranıyorum
(ve youtubede buldum:) )
neden insanın sabah sabah teee 80 lerden kalma voyage voyage dinliyesi gelir ki..bayram tatili öncesi bayramı evde geçircek olmanın verdiği iç rahatsızlığının dışavurumu heralde. ah ah barça..
ne güzel olcaktı barselonaya gitmek, ama bir sürü aması oldu. bahara kaldı.
"jamais ne reviens"..
ben de öyle yapmak istiyorum, şöle güney italyaya doğru uzanıp...
pazartesi hava soğuk, ofis daha ısınmadı, vücut iflas, kırık ayak davul görevi görüyor ..tek tesellim şarkı:)
Blogged with Flock